top of page

Hikayesini Gerçek Hayattan Alan Filmler


Kim hiç tanımadığı,bilmediği biri bile olsa başkasının hikayesini merak etmez, hele bir de bu hikayenin sonunun başarıyla bittiğini biliyorsak?

Bu soruya sanrım çok az kişi "ben merak etmiyorum" der.

Bu yüzdendir ki Hikayesini gerçek hayattan alan ve izlediğinizde kesinlikle pişmanlık duymayacağınız, hikayesini merak edeceğinizi, filmi izledikten sonra google da karakterlerin gerçeklerini arayacağınızı düşündüğüm bazı filmleri sizinle paylaşmak istedim. Aralarında izlemedikleriniz varsa şiddetle tavsiye ederim.


Film sıralaması önemsizdir.


2009 yapımı "The Blind Side"



Babasının kim olduğunu bilmeyen, annesi ise uyuşturucu bağımlısı, on üç kardeşin arasında kimsenin umursamadığı Afro Amerikan genç bir çocuğun hayatı sokaklarda geçmektedir. Okulda son derece başarısız olan ve okuma yazma bilmeyen bu çocuk, zengin bir aile tarafından himaye edilmeye başlandığında hayatı değişir. Okulda futbola başlayan genç, kendi yeteneğini keşfederek bir gün Ulusal Futbol liginin en çok aranan sporcularından biri konumuna gelir...

2005 yapımı "Walk the Line"


Film Johnny Cash’in hayatını kronolojik olarak perdeye getirmektedir. Johnny Cash bu yola ilk çıktığında, bu kadar yükselebileceğinin kesinlikle bilincinde değildi. Şimdiler de moda fakat o dönemde hiç karşılaşılmamış olan bir siyah giyinen adam modeli ve kendine özgü üslubu ile Amerikan kültürü üzerinde ciddi etkiler bırakmıştır. Elbette aşk gündeme gelince June’a olan sevdası ile de ilgiyi üzerine toplamıştır. Geride baktığımızda şüphesiz günümüz rock, funk ve rap şarkıcılarının ilham kaynağı olarak gösterebiliriz.


2005 yapımı "Cinderella Man"


1930'lu yıllar Amerikası'nda hayatını limanlarda işçilik yaparak idame ettiren Jim'in ailesine bakma gibi büyük bir sorumluluğu vardır. Bu yükümlülük için tutkuyla bağlı olduğu boks sporunu bırakmak zorunda kalan genç adam yinede hayaline sıkı sıkıya tutunur. Ancak rastlantı eseri boks şampiyonu Max'le dövüşmesi işleri değiştirecektir. Tam bir unvan maçı olan bu karşılaşmayı kazandığı takdirde şampiyon olma onuruna erişecek olan Jim'i saatler süren bir maç beklemektedir. Bu maç Jim'in hayatında neleri değiştirecektir? İrlanda asıllı boksör James Braddock'un hayat hikayesinden uyarlanan ve üç dalda Oscar ödülüne aday gösterilen filmin başrollerinde Russel Crowe ve Renée Zellweger bulunuyor.


2006 yapımı "The Pursuit of Happyness"



İşinde sorunlar yaşayan, maddi açıdan sarsıntıda olan ve İyi bir baba aynı zamanda iyi bir eş olan bir adamdır Chris Gardner. Ancak ne yazık ki eşi sıkıntılara daha fazla katlanamayacağına karar vererek onu terk eder. Christopher adındaki oğulları da babasının yanında kalır. Karısının terk edişi de yetmezmiş gibi bir de ev sahibi dışarı atar baba ve oğlunu. Sokaklarda kalan ve hatta tuvalette bile kalan Chris Gardner , oğlu ile beraber düşkünler evinde ayakta durmaya çalışır. Oğlunun sevgisi bu mücadeleci baba için her şeydir. Ve sevgiye eklenen bir var olma savaşı hiç şüphesiz, vakti geldiğinde en mükemmel kapıları açacaktır.



2010 yapımı "127 Hours"


Gerçekten iç burkan bir olay...

127 Saat, Oscarlı yönetmen Danny Boyle'un çalışması. Genç dağcı Aron Ralston, kimseye haber vermeden çıktığı yolculuğunda Utah yakınlarında Moab bölgesinde büyük bir kaya parçasının arasına sıkışır. 5 gün boyunca hayatta kalmak için elinden geleni yapan Aron'ı kurtaracak kimse yoktur. Tek çaresi yine kendisidir... 5 gün boyunca kolu kayaya sıkışmış bir şekilde aç ve susuz kalan Aaron, başta sevgilisi olmak üzere, ailesi ve yolda karşılaştığı iki dağcı kızdan yardım bekler önce. Fakat zaman geçtikçe kimsenin ondan haberi olmadığını anlar... 5 gün boyunca yaralı halde sıkışıp kaldığı kayada içsel sorunlarıyla başbaşa kalan Aaron aynı zamanda cesareti ve tüm yönleriyle de yüzleşir... Dinamizmini ve heyecanını hiç kaybetmeyen film, seyirciye daha önce hiç yaşamadıkları ve belkide karşılaşamayacakları bir yolculuğa çıkartırken, hayattaki seçimlerle ilgili sıra dışı bir hikâye sunuyor.


2002 yapımı "The Pianist"


Roman Polanski’nin üç Oscar kazanan filmi İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan gerçek bir dramı konu alır. Polonyalı ünlü piyanist Wladyslaw Szpilman’ın anılarını anlattığı aynı isimli kitaptan sinemaya uyarlanan film, Nazi işgali altındaki Polonya’da yaşamanın imkansızlaştırıldığı bir dönemde, bir şekilde esir kampına gitmekten kurtulan ünlü piyanistin Varşova’nın kenar mahallelerindeki hayatta kalma mücadelesine odaklanır. Varoşlarda tam anlamıyla sefil bir hayat süren müzisyen, diğer halkla birlikte, kıtlığa ve aşağılanmalara maruz kalsa da kahramanca mücadele edecektir. Günü gelip oradan kaçma şansı bulduğundaysa başkentin harabelerine sığınacak, beklemediği bir anda gelen bir yardımla umudunu yeniden kazanacaktır. Film, En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar alan Adrien Brody'nin de filmografisinin en güçlü işlerinden biri.


1990 yapımı "Goodfellas"



Filmde Henry Hill adında bir gangster, Jimmy Conway ve Tommy De Vito adlı iki arkadaşıyla birlikte bir soyguna kalkışır. Gözleri daha yukarıda olan iki arkadaşı soyguna katılan diğerlerini öldürür ve mafya içinde yükselmeye başlarlar. Bu durum Henry’i olumsuz etkilemiştir ve bu konuda birşeyler yapması gerekmektedir. Martin Scorsese’nin başyapıtlarından biri olan Goodfellas, 1991 yılında 6 dalda Oscar’a aday gösterilmiş, en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında Joe Pesci’ye ödül kazandırmıştı.

Bu film de gerçek bir hikayeden alınmıştır...






1982 yapımı "Gandhi"


1900'lü yılların başında, Hindistan...

İngiliz sömürüsü altındaki ülke, esareti tüm iliklerinde hissetmekte, özgürlük kavramının hissettirdiklerini günden güne yitirmektedir. Bu dönem ortaya çıkan bir kişilik, epik bir tarih yazarak, insanlık tarihinin en önemli kahramanlarından biri haline gelecektir. Tüm zamanların en ilham verici kişiliklerinden biri olacak bu adam, Hindistan tarihinin en önemli kişiliği Mahatma Gandhi'den başkası değildir... Biyografi filmleri türünün en yetkin örneklerinden biri olan Gandhi, birçok sebepten dolayı etkisini asla yitirmeyecek, epik bir yapıttır. Akademi Ödülleri'nde sekiz dalda Oscar kazanan film, 300.000 kişiden oluşan, sinema tarihinin en kalabalık sahnesi rekorunu cenaze sahnesiyle elinde bulundurmakta.


2009 yapımı "Hachi: A Dog's Tale"



Film Richard Gere’in canlandırdığı profesör Parker Wilson’ın, tren istasyonunda bulduğu Japon kökenli meşhur Akita inu cinsi köpeği evine almasıyla başlar. İlk önce eşinin sert tepkilerini gören profesörün köpekle aralarındaki bağ gün geçtikçe daha da sağlamlaşır. Kısa zamanda tüm aileye kendini sevdiren Hachi, Wilson ailesinin köpeği olur Profesörü işe giderken her gün tren istasyonuna kadar yolcu eder ve döneceği saatte her zaman yerinde olup onu bekleyen bir yol arkadaşı olur. Hachi, Japonya’da meydana gelen gerçek bir hayat hikayesini anlatıyor. Sahibine olan sadakati ile Japonya’dan tüm dünyaya yayılmış bir köpek Hachi; öyle ki yıllar boyu sahibini beklediği tren istasyonuna, köpeğin heykeli dikilmiş.


2010 yapımı "The Social Network"


Ve işte tüm dünyada bir fenomene dönüşmüş, milyonların sosyal paylaşım sitesi Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberk'in öyküsü. Bir Ekim gecesi, yıl 2003. Mark Zuckerberk, sarhoş kafayla Harvard Üniversitesi'nin sistemine sızar. Kız arkadaşı tarafından terk edilmiştir ve bunun acısını kampüsteki tüm kızların bilgisinin olduğu bir veri tabanında birleştirmek ister. Yazdığı uygulamada ekranın iki yanındaki kızların fotoğraflarını oylayarak hangisinin daha güzel olduğu seçilebilmektedir. Mark sayfanın adına Facemash adını verir. Sitenin başarısı hızla yayılır fakat Mark'ın kadınlara olan nefreti ve bu yolda gizlilik kurallarını ihlal etmiş olması Harvard Üniversitesi'nin de tepkisi çeker. Bu durum sitenin evrilerek Facebook'a dönüşmesine olanak sağlar. Öncelikle yalnızca Harvard'da kullanılan Facebook, daha sonra diğer üniversitelerde de açılır ve Ivy League'den Silikon Vadisi'ne tüm dünyada yayılmaya başlar. Sosyal Medya denince günümüzde akla ilk gelenuygulama olan Facebook'un arkasında yatan gerçekler, oluşumunun öyküsü ve günümüz dünyasına sunduğu artı ve eksiler Mark Zuckerberg'in hikayesinden yola çıkılarak ele alınıyor.


2013 yapımı "The Wolf of Wall Street"


Jordan Belfort 24 yaşında genç ve hırslı bir adamdır. Para kazanma arzusuyla Wall Street borsasında önce komisyoncu ve ardından Stratton Oakmont adında bir yatırımcı firmasında zengin olmak için her şeyi yapmaya hazır bir Ceo olur. 90'ların en hızlı günleridir ve New York işlem salonunda her şey olabilmektedir. Önemsiz tahvillerle birçok yatırımcıyı aldatarak, Belfort kısa zamanda bir para makinesine ve aynı zamanda bir harcama makinesine dönüşür. Bir günde hesapları milyon dolarlarla doldururken o gece hepsini aynı hızda harcayabilir. Profesyonel hayatının yanı sıra uyuşturucu, fahişeler, son derece pahalı lüks fantezilerle dolu kirli bir oyunun içindedir. Bu karakterin hayatındaki her şey abartılı bir şekilde devam ederken, çöküş ise çok uzakta değildir... Yönetmenliğini Martin Scorcese'nin üstlendiği film Amerikan borsasında komisyoncu olan Jordan Belfort'un biyografisinin bir uyarlaması. Filmin başrolünde Leonardo DiCaprio yer alırken kadroda Jonah Hill, Kyle Chandler ve Jean Dujardin kendisine eşlik ediyor.



Comments


Hakkında
 

Milyonhane'nin hikayesi için tıkla

İletişim

 

 

 

 

 

 

   Aşağıdan bizimle iletişime geçebilirsiniz

Reklam verenlerimize teşekkürler
PayPal ile Bağış Yap

Mesajınız başarıyla alındı!

© Copyright 2018 milyonhane

Blog

bottom of page